23 Haziran 2012 Cumartesi

Ateşin Efendisi Şaman - Harald Braem

Çeviri: Arzu Güloğlu Alarslan
Şamanların zamanı bitmeseydi ya. Hani kendi mistik dünyamız vardı, büyülerin ejderden değil ateşin kendisinden geldiğine inanılan.. Belki hala Şamanlar zamanı yaşanıyor bizim bildiğimiz lakin inanmaya cüret etmediğimiz kadar yakın yerlerde.. Belki hala..
Bokan, Tayga'da (roman Sibirya ve Moğolistan arasında Tayga, Tundra ve bataklıklar diyarında geçiyor, bu bilgiden yola çıkarak Tayga'nın Sibiryada olduğu sonucuna ulaşıyorum. Gerçi bir bakayım, wiki sağol sen. Evet Sibiryada Tundralardan sonra başlıyor eski Türkçede "ormanla kaplı dağ" anlamına gelen Tayga bölgesi..) Ren geyiği insanlarından oluşan bir kabilede doğuyor. Yaşadıkları değil doğuşu belirliyor kaderini Bokan'ın. Kabilesindeki herkesten farklı, herkesten özel biri bizim küçük adam. Rüyaları kabuslara dönüşüyor, üç kötü ruh peşine düşüyor. Olması gereken adam olmadan önce durdurulmalı çünkü Bokan. Kabilesini terk ediyor, nehirdeki yaşlı adamla buluşuyor Bokan. Yolculuğu sırasında bir Kurt tanıyor, yoldaşı oluyor Kurt. Arkadaşı.. Yaşlı adam eğitiyor Bokan'ı, hayat ağacında yaşıyor yaşlı. Bir Şaman eğitiyor adam. Şaman korkuyor, inanmıyor kendisine.. Tekrar düşüyor yollara, kendini bulmaya. Balık insanlarının arasına ulaşıyor, seviliyor ve seviyor Bokan. Henüz Şamanlığa o kadar uzak.. Ruhlar bırakmıyor peşini burada da, kaçıyor Bokan. Bataklıkları geçiyor, At insanlarını tanıyor (Moğolistan), vahşeti tanıyor, darkside'dan Şamanlarla karşılaşıyor. Üç kötü ruhtan kaçıyor.. Çekik gözlü demir insanlarına sığınıyor, ateşi ehlileştirmiş bu küçük adamlar, demire hükmediyor. Bokan, at insanlarının saldırısından kaçıyor tekrar, üç kötü ruhtan kaçıyor. Çekik gözlü demir insanları katledilirken kaçmaktan başkası gelmiyor elinden. Ve bir an, kaçmaktan vazgeçiyor. Yüzleşiyor üç kötü ruhla, içindeki ateşi harlıyor ve vahşetin ve ölümün eli olan ruhları kendi ateşiyle yakıyor Bokan. Doğması gereken Şaman geliyor sonunda dünyaya denge getirmeye.. Büyülerini ve kurdunu da alıp balık insanlarına gidiyor Şaman, sevgilisi Sungari'yi istiyor babasından. Kendini ispat eder etmez, Sungari'ye kavuşuyor. Bir Şaman böyle doğuyor işte..
Bu arada dikkatimi çeken bazı detaylar oldu kitapta, At insanları ve Han ne kadar vahşi ve ne kadar acımasız olursa da kadına verdikleri önem muazzamdı. Önem dediysem, şöyle bir önem; Han'ın bir sürü karısı olsa da o kadınların söylediklerine değer veriyor ve kendisini azarlamalarını bile normal karşılıyordu. Kadınlardan birisi hanı bırakıp bir başkasıyla evlenmek isterse gidebiliyor ve toplumda Han karısı sıfatıyla değer görmeye devam ediyordu. Ayrıca bir kadın ölüm cezasına çarptırılmış olsa ve bu durumda bir yabancı olsa ve hatta kabilenin Şaman'ı yani din öyle buyursa bile bir adamı kocalığa seçerse, o adam kabilenin ayrılmaz bir üyesi yapılıyor.. Bu gücü ne balık insanlarında görebildim, ne ren insanlarında ne de demircilerde..
Bir diğer detay da dikkatimi çeken, demire verilen değerdi. Öyle ki, balık insanları kızlarına başlık olarak demir eşyalar bekliyor, at insanları demir için adam öldürüyor, demir insanları demire hükmedebildikleri için ölüyor.. Şaman geri dönüş yolunda Tayga ve Tundra'ya demir sanatını götürmemeye karar veriyor masumiyetlerini öldürmemek için..
Çok uzattım yine, güzel kitaptı vesselam. O zamanlarda yaşamak ister miydim bilmiyorum, ben daha çok ejderha insanıyım galiba (İngilizcede derler ya dogpeople, catpeople diye, işte öyle :)  ama o zamanlara dair daha çok şey bilmek isterdim.. Böyle bir destansı anlatımla hele de, daha çok kitap okumak isterdim..
Tavsiye eder miyim, elbette. Alın okuyun. Çok şey öğreneceksiniz..