16 Temmuz 2012 Pazartesi

1984 - George Orwell

Çeviri: Nuran Akgören
Anti-ütopik diye bir tür varmış. Distopik bir dünya demek anti-ütopik demekmiş :) İlk kez duyduğum bir terim oldu, cehaletimi mazur görün, heyecanlandım. Unutmamak için hemen yazayım dedim, sanki elimin altında internet yokmuş gibi. Kalem- kağıt öğrenciliği dönemlerinden alışkanlık işte.
Romana geleyim.. Öyle bir dünyada geçiyor ki, Abi (Big Brother) tüm dünyayı ele geçirmiş. Üç büyük devletin yönetimine geçmiş dünya. Okyanusya, Avrasya ve Doğu Asya. Kağıttan savaşlar yapıyor bu üç devlet, döne döne savaşıyorlar. Bi süre biriyle dost biriyle düşman, bir süre sonra tam tersi. Çünkü savaş dünyanın dönmesi için gerekli, halkların biat etmesi ve devlet gücüne sığınması için olmazsa olmaz savaş.
Hikayemiz İngiltere'nin dahil olduğu Okyanusya devletinde geçiyor. 1948 yılında yazılmış olan roman, 1984 yılındaki dünyayı tasfir ediyor lakin ne tasfir. Dilim döndüğünce anlatmaya çalışayım Okyanusyayı, diğer devletleri bilmiyoruz ama benzer süreçleri yaşıyor olmalılar. Sosyalist devrim gerçekleşmiş ve dünya bakın nasıl bir hal almış (işte anti-ütopik yapı burada başlıyor ve George Orwell inkar etse de kitap sosyalizmi yerden yere vuruyor)
Dünya Oligarşik Kollektivizm denen bir sitemle yönetiliyor. Aristokrat bir zümre olan ve sayıları pek az bulunan İç Parti üyeleri, memuriyet işlerini yürüten ve sayısı biraz daha fazla bulunan kesim ile Proller. Proller en alt tabakada üretimi gerçekleştiren grup ve çok kalabalıklar. Hiç bir şey umurlarında olmadan yaşama özgürlüğüne sahipler, tek yapmaları gereken üremek ve çalışmak. İsterlerse bir dine bile inanabilirler hatta. Asıl sıkıştırılan kesim arada kalmış olanlar.. Devlet bütün mülkiyete sahip olduğu için, devletin sahip olduklarının idaresi İç partililerde. Arada kalan kesim ise biraz olsun eğitimli olmak zorunda olduğundan en tehlikeli görülen kesim. Başı en çok opanlar yani. Tele-ekran denen aletler 24 saat açık bırakılmalı bu dünyada çünkü ekran sadece TV yayını yapmakla kalmıyor, kayıt da yapıyor aynı zamanda. Kayıt altına alınmış kişilerde Düşün-suçu'na dair bir tek mimik bile görse kayıt, Düşünce polisi devreye giriyor. Kişiyi Sev-Bak (Sevgi Bakanlığı) bünyesinde buharlaştırıyor.. Yok insanlar var bu dünyada, bir zamanlar yaşamış ancak geriye hiçbir iz kalmamış insanlar. Birisi bir süre işe gelmezse eğer, buharlaştırıldığı anlaşılır ve adı silinir arkadaşlarının dillerinden.Sadece di,llerden silinse gene iyi, hiç yaşamamış bir insandan nasıl ki iz kalmaz ise, buharlaşanlardan da iz kalmıyor.. Bu dünyada geçmiş değiştirilebiliyor çünkü. Yaşanmışlar yaşanmamış, hiç yaşanmamış şeylerse yaşanmış gösteriliyor. Kahramanımız da bu iş üzerinde yapıyor memuriyetini. Ger-Bak (Gerçek bakanlığı) bünyesinde değiştirilmesi gereken geçmiş itinayla yeniden yazılıyor. Romanlar, dergiler, şiirler bile yeniden yazılıyor. Mesela Bol-Bak (Bolluk Bakanlığı) bir hafta önce çikolata tayınında %10luk bir düşüş yaşanacağının haberini vermişse eğer bir hafta sonra yapılan açıklamada çikolata tayınının %5 arttırıldığı ve son on yılın en büyük artışının gerçekleştiği açıklamasını yapabiliyor. Geçmişi bu açıklamaya göre şekillendirmek de bizim Winston Smith gibilerin işi.
Roman Winston'ın bir antikacıdan defter ve kalem almasıyla başlıyor. Winston yaptığı iş vesilesiyle bazı gerçek zannettiklerinin yalan olduğuna açık seçik şahit olunca hayatı değişiyor. Bir günlük yazmaya başlıyor.. Heryerde tele-ekranlar olduğundan yalnız kalınacak bir yer yok, evinde eski bir kitaplıktan kalan kör bir noktaya bir masa oturtmuş Winston düşün-suçunu orada işliyor. Bu arada aşık oluyor bir kıza. Aşk da yasak, evlilik sadece üremek maksadıyla korunun resmi bir kurum. Üreme işine aşk karıştığı hissedilirse buharlaştırılma işlemi gerçekleşir. Doğan çocuklara anne- baba bakmaya devam eder ama çocuk ebeveynleriin suçlu olduğuna karar verir ve ispiyonlarsa - bu eğitimle aşılanan bir süreç- o ebeveyn buharlaşır.
Ha bu arada yeni dil hazırlanıyor bu dünyada. Dil yeni kelimelerden oluşmak yerine, eski dile eklenip düzeltilmek yerine, kelimeler atılıyor dilden. Teker teker atılıyor kelimeler ve kelime dağarcığı azaldıkça düşünce dağarcığı da azalıyor. Kelimelerle ifade edilemeyen duygular aslında hissedilemez de ya da hakaret kelimeleri yok olursa kimse abiye hakaret edemezmantığıyla hareket ediliyor.
Ha nerede kalmıştım, Julia. Winston'dan daha genç, aşk konusunda daha gözü kara. Gizli buluşma yerleri ayarlıyorlar kendilerine. Çok nadir buluşuyorlar. Sonra bir gün bir örgütle kesişiyor yolları. Kardeşlik örgütü. Abiye karşı gizlice oluşturulmuş bir direniş örgütü. İç parti üyelerinden birisi onlara bir kitap veriyor okumaları için. Dünyanın nasıl bu hale geldiğini, üç devlet arasındaki ilişkiyi, Prollerin (Proleterya) durumu, iç parti, manipülasyon süreci, şu anda nelerin yaşandığı, nasıl bir düzenin hüküm sürdüğü... Winston bir şeyi fark ediyor, nasılı zaten tahmin ediyorduk, peki ya nedeni?
Kardeşlik denilen abinin kollarına atıyor Winston ve Julia'yı. Bunları anlattıktan sonra Sev-Bak içinde işkence süreci başlıyor. İşkenceyle insanın nasıl 2+2'nin 5 edeceğine inanabileceğini görüyorsunuz. Tek ihanet edemeyeceği değere, elinde olan tek gerçek duyguya nasıl ihanet edeceğini görüyorsunuz. Acıyorsunuz.. İşkence bitiyor, dize gelmiş, abiye tüm kalbiyle inanan bir Winston dönüyor sokaklara. Buharlaştırılmamış bir Winston. Çünkü eski fikirleriyle buhar olsa iz bırakabilirdi birilerinin hayatında. Gururu yerlerde ve gönülden bağlı bir Winston karakteri buharlaşıyor sonunda..
Kitap gönlümüzün Sosyalizmini yerip Kapitalizmi övse de anlattığı manipülasyon süreci çok tanıdık geliyor ne yazık ki.. 1984'te o kadar gelişememiş olsak da şimdilerde o dünyaya oldukça yaklaşmış sayılırız. Kendi az gelişmiş ülkemden baktığımda Tele-ekran beyin yıkaması, geçmişin değiştirilmesi, düşün-suçu ve düşünce polisi, Abi.. Bunlar yaşadığımız şeyler. Kitaptaki kadar abartılmış olmasa da ben yıllardır ulusa sesleniş adı altında manipülasyon sürecine birinci elden katılan bir Abi figürü görüyorum mesela tele-ekranda..
Kitap yüzyılın kitabı dedikleri türden. Hakkaten okunmalı. Belki bu manipülasyondan yırtmanın yollarına ulaşanlar olur hani okudukça :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder