20 Ekim 2011 Perşembe

Dune Mesihi - Frank Herbert

Çeviri: Arzu Taşçıoğlu, Deniz Vural

Aradan tam 12 yıl geçiyor... Büyük Cihad’ın üstünden tam 12 yıl... Paul artık bütün evrene hükmediyor  bir kurulla birlikte. Kurulda Alia (annesinin rahminde uyanan kız kardeşi), Prenses İrulan (karısı sıfatıyla yaşayan lakin asla karısı olmayan, eski imparatorun Bene Gesserit kızı), Chani (adına odalık denen lakin sevgilisi ve karısı olduğu herkesçe bilinen) ve Stilgar (çölde hayatını kurtaran, Fremenlerin lideri) vardı.

İrulanın komplosuyla başlıyor bu kitap. Chaniyle beraber ilk çocuklarını kaybettikten sonra Paul’ün kendisinden çocuk yapması ümidiyle İrulan, Chaniye bir ilaç veriyor. Hamileliğini önlüyor. Bu arada Paul’ün de izniyle Bene Gesseritle olan ilişkisini sürdürüyor. Paul, ona en azından bunu veriyor çünkü İrulan Kusiatz Hederah’la birleşip onun kanından bir oğul doğurmak göreviyle yetiştirilmiş. Bu görevi yerine getiremiyor, Kocasının kadını olamıyor. Büyük bir hakareti yaşıyor ve Paul ile Chani onu mümkün mertebe serbest bırakmaya çalışıyorlar. İrulan ise Paul’ü Gom Cabbar sınamasından geçiren Baş Rahibe Gaius Helen Mohiam, Bene Gesserite alternatif Bene Theliax’ın bir parçası Sima Dansçısı Scytale (Sima dansçıları çok zeki oldukları gibi istedikleri kişinin kılığı ve ruhuna bürünebiliyorlar) ve Lonca’nın adamı Edricle beraber Paul’e bir komplo kuruyor.

İrulan’ın bildiği kadarıyla komplo Chaninin ölümüne dayanıyor lakin Scytale’in planı başka.. Scytale, yıllar evvel Jessica ve Paul’ü kurtarmak uğruna ölen Duncan İdaho’dan bir Gula yaratıyor. Gula, ölülerin işe yarar beyin parçacıklarından üretilen bir robot. Gulalar, ölmeden önceki kişinin bütün karakterine, zeka ve becerisine sahip oluyor ancak anılarına asla sahip olamıyor.. Scytale başka bir kılığa girerek, Lonca üyesi Edricle beraber Paul’e Gulayı sunuyor bir Lonca hediyesi olarak. Ayrıca şehirde yaşayan Fremenlerden Paul’e karşı olmaya başlayanları da komploya dahil ederek işleri iyice karıştırıyor. Paul, Gula’nın kendisini öldürmek için şartlandırıldığını bilerek, Duncan’a olan sevgisinden, onu kabul ediyor. Bu arada Duncan bir mentat ve Zensünni filozofu olarak eğitilmiş ve adına da Nefr denilmişti. Nefr, hatırlamasa da Paul’ü hissediyor.. Hatta açık açık onu öldürmeye şartladıklarını ve kendisini iade etmesi gerektiğini söylüyor Paul’e. Paul sırf bu yüzden kabul ediyor Nefr’i..

Alia Duncan’ı hiç tanımadığı halde, iç görüsüyle biliyor. Tanıyor.. Ve ondan uzak durulması gerektiğini biliyor. Uzak durulmalı çünkü o şartlanmış bir katil ve uzak durulmalı çünkü ona aşık olabilir... Stilgar Nefr’i kıskanıyor çünkü, o Duncan. Paul’ün en yakını, Paul için ölmüş olan..

Nefr, bir gün Paul’ü tam şartlanma sonucu öldürecekken uyanıyor ve öyle bir karşı koyuş geliyor ki, Duncan oluyor. Hatırlanamayan anılar, canından çok sevdiği küçük Dük’ünü öldürmemek için geliyor.. Bundan sonra güvenilir bir sığınak oluyor Nefr.

Scytale’in hain planı devam ediyor, Paul bu plana ayak diremiyor çünkü bir seçim yapmak zorunda. İrulanın ilaçlarından kurtulan Chani hamile kalıyor ve Paul onun, denediği bütün farklı gelecek görülerinde ölümünü görüyor.. Ölümün önüne geçmek için görülerde var olmayan şimdiler yaratıyor..
Bu şimdilerden bir tanesi de eski Fremen naiplerinden birinin pususuna düşmesi. Bir gece tek başına bu pusuya yol alıyor ve büyük bir patlamayla gözlerini yitiriyor. Lakin görme yeteneği olduğu yerde duruyor.. Chani doğurana kadar görüyor Paul. Chani’nin doğumunda bir sürpriz gerçekleşiyor ve ikizler geliyor dünyaya. Ganima ve Leto. Doğum döşeğinde bir sahne, Scytale ikizleri öldürecekken, Paul başikten görüyor Scytale’i. Letonun gözleriyle görüyor ve bir hamlede yok ediyor düşmanı.. İkizler, Alia gibi rahimde uyananlardan. Melanetin gölgesinde...

Paul Chaninin önlememesi gereken ölümüyle gerçek körlüğe bırakıyor kendini ve eski bir Fremen geleneği olan (körler Şeyh hulud’a armağan edilirler, çölde yalnız bırakılarak..) çöl yürüyüşüne çıkıyor.

Paul’ün ölümüyle Alia yönetimi devralıyor, İrulan Paul’e olan aşkı için Bene Gesseriti reddedip ikizlerin bakımına adıyor kendini ve Duncan İdaho ile Alia evleniyorlar..

Paul ölümü seçiyor çünkü kendi yarattığı tanrıyı öldürmesi gerekiyor. Çünkü gelmesini istemediği gelecek, ayaklarının altında şekilleniyor. Durdurmak için yaptığı her şey, daha büyük bir itileme gerçekleştiriyor ve olacak olan oluyor. Bu tanrıyı yok etmesi gerektiğine inanıyor Paul. Tüm evrende yaşanan kırımın durması gerekiyor.. Olmuyor, Paul gidiyor.

Evet bu kitap böylece yarım kalıyor.. Ve ben bilemiyorum bu seriyi anlatırken neden klasik özetlemenin ötesine geçemediğimi.. Aslında bu seri her şeyi başka bir gözden anlatıyor zaten, benim üzerine koyacak yorumum kalmıyor sanırım. Uzun uzun anlatmak geçiyor içimden, bir ateşin başında, torunlarını etrafına toplamış bir büyük anne edasıyla. O da olmuyor.. Bu seri okunmalı, kendini bilen-bilmeyen herkes tarafından defalarca okunmalı hem de. 

2 Ekim 2011 Pazar

Sesler - Ursula K. Le Guin

Çeviri: Çiğdem Erkal İpek
İzmir kitap fuarında gözü dönmüş dolaşırken edindiğim Batı Sahilleri Yıllıkları serisinin ikinci kitabıydı Sesler.. Marifetleri okur okumaz, filmin en heyecanlı yerinde kalmış gibi Seslere başladım elbette. Bu başka bir hikaye... En önemlisi de Ursula'nın diliyle..

Marifetler, kaderlerine karşı çıkan iki küçük çocuğun başladığı yolculukla bitiyordu. Sesler elbette buradan başlamıyor lakin onun devamı niteliğinde belki. Devamı değil yahu, başka bir hikaye, aradan 30 yıl geçmiş, başka bir şehir. Başka bir kahraman, Memer. 

Memer, Ansul denen kuşatma altındaki bir şehirde yaşıyor. Geçmişte barındırdığı üniversiteyle ve büyük kütüphanesiyle ünlü, halkı okumuş ve bilgiye saygı duyan ancak yapılan işkenceler sonucu bütün hazinelerini yitirmiş, ezilmiş bir halk. Burada hazinelerden kastım yanlış anlaşılmasın, para değil onların hazinesi, bilgi.. En büyük üniversite ve kütüphaneler bu şehirde. Memer, dedesiyle birlikte eskiden zengin olan ve saygın bir evde yaşıyor. Annesi yok, kuşatmacıların tecavüzüyle dünyaya gelmiş lakin annesinin soyunun bütün iyi meziyetlerine sahip. Hatta, evin altındaki açılmayan kapıyı kadim lisanın işaretlerini kullanarak açabilecek kadar zeki. Açılmayan kapının ardında, kuşatmacı Aldlardan saklanabilmiş bir kütüphane mevcut. Aldlar ilk geldiğinde yakıp yıkıp yağlamışlar. Çok tanrılı Ansuru dinsizlikle suçlamış ve kendi dinlerinin etkisiyle kadınları mal gibi görmüş, tecavüz etmişler. Erkekleri de evlerindeki kitaplara bağlayıp denize atmışlar. Hem acımasız hem de cahil bir halk yani.. Aldlardan can pahasına kaçırılan kitaplar Memer'in dedesinin evinde Galva evinde toplanmış gizlice. Çocuk okumayı bilmiyor lakin duyduğu sesler onu bir kitaba çağırıyor. Bu çağrılardan birinde dedesi Sulter Galva'ya yakalanıyor ve dede, toruna okumayı öğretiyor gizli saklı. Yakalansalar ölümden beteri var, son kütüphanenin yok edilmesi.. Bu yüzden çok dikkatliler.

Bu arada, şehirde bir takım isyan planları yapılıyor, Sulter Galva bu planlara hep mesafeli lakin asla köstek değil. Günün birinde Memer, gizlice çıktığı pazarda (kadınların dışarı çıkması da yasak çünkü) bir çift görüyor at arabasında. Kırklı yaşlarında bir kadın; Gry ve bir adam; Orrec. 

Gry ve Orrec, yıllarca dolaşıp durmuşlar, Gry'in hayvan terbiyeciliği ve Orrec'in anlattığı hikayeler, şiirlerle geçimlerini sağlıyorlar. Buraya da işgalci Aldların başının davetiyle gelmişler. İşgalciler kitap ve yazıdan nefret etse de meşhur Orrec'in şiirlerini duymak istemişler. Özellikle de başları Gand Ioaratth.. Baş, halkı kadar kör değil, bilgiden korkmuyor onlar kadar. Lakin Orrec'i ve karısını da çadırında ağırlamak istemiyor çünkü onlara göre dinsizlerle aynı çatıda uyunmaz.. Hikaye de burada güzelleşiyor zaten. Orrec ve Gry, Memer'in misafiri oluyorlar bu yüzden. 

Aslında, Memerden habersiz olsalar da, dedesini tanıyor Orrec ve Gry. Geçmişin en büyük üniversitesi Galvanat, Galva soy adından geliyor. Bir kitabı arıyorlar Ansurda. Hatta kadim kitaplarla dolu Ansur kütüphanesini.. Bu kütüphanenin sahibi olabilecek tek ev de Sulter Galva'nın evi.. Evde Memer ve dedesiyle çok şey paylaşıyorlar, isyanı da.. Orrec dahil olmayı istese de lider olmayı pek tercih etmiyor ancak Aldlar tarafında da işler yolunda gitmiyor pek. Ioaratth'ın oğlu babasına karşı bir isyan başlatıyor. Babasının yeterince zalim olmadığından dertli çünkü ve Orrec'in ziyaretlerinden de hiç mi hiç hoşnut değil. 

Ansur halkının başlattığı bir isyanda Ioaratth'ın liderliğini rafa kaldıran oğul, babayı öldü diye hapsediyor ve işkenceler başlıyor. Lakin Galva evinde bir mucize gerçekleşiyor ve Sulter Galva beyaz kitabın (özel bir kitap bu, Memer'in sesini duyduğu kitap) gücünü kullanıyor. Halk daha büyük bir güçle karşı koyuyor, Orrec'i lider istiyorlar, karmaşa arasında Orrec, Ioaratth'ı kurtarıyor, oğlunu bertaraf ediyor ve bir anlaşma imzalanıyor. Orrec ise hitabetiyle bu süreci lider olarak tamamlıyor hiç istemediği şekilde. Sulter Salva'nın liderliğini tanıyor ve yine yola çıkıyorlar Gryle. Bu kez bir artarak elbette. Memerle birlikte.. 

Bu seride dikkatimi çeken bir şey oldu, Yerdeniz serisinin başında kadının yeri çok belirgin olmasa da, devamında güçlü karakterler girmişti hikayeye. Bunda ise Gry daha en başından güçlüydü ve bu gücünü hep çok belirsiz kullandı. Sessiz, ağır başlı. Aslanla olan ilişkisinde öyle büyük bir güç hissediyorsunuz ki, bu hikayede Orrec değil Gry olmalıyım diyorsunuz. Ben öyle dedim yani. Özeldi.

Sırada Güçler.. :)

1 Ekim 2011 Cumartesi

Marifetler - Ursula K. Le Guin

Çeviri: Çiğdem Erkal İpek
Mülksüzler ve Yerdeniz Hikayeleri'nden sonra kitapçıda görünce almadan geçemeyeceğim bir serinin ilk kitabıydı Marifetler. Batı Sahilleri Yıllıkları serisi üç kitaptan oluşuyor ve alışık olduğumuz üzere fantastik edebiyatta yine esip gürlüyor.. Tabi bu kez Yerdeniz hikayeleri gibi büyünün dibine vurulmuyor.. Lakin benzer bir şekilde, Ged'in büyümesi ve gücünü kullanmayı öğrenmesi gibi bir Orrec büyüyor. Neyse, lafı uzatmadan anlatmaya başlayayım..

Batı sahillerinde birbirine komşu ailelerin hakimiyetinde bulunan toplumlar mevcut. Bunlara tam olarak ne desem şimdi bilemiyorum, krallık desen, değil. Şehirlik desen.. Kabile belki... Bu topraklara hakim olan ailelerin çeşitli marifetleri var. Kimisi hayvanlarla konuşabiliyor, kimisi şey'lerin içini boşaltıyor, kimisi de kadim lisanda okuduğu bir duayla yıkım getiriyor.. 

Hikayemizin kahramanları, Orrec isimli bir küçük delikanlı ve aileleriyle de güzel bir dostluk yürüttükleri, hayvanlarla konuşabilen bir küçük kız. Adı Gry. Bu iki büyük ailenin çocukları birbirlerine çok yakınlar ve güçlerini birlikte keşfediyorlar. Lakin Orrec, yaşı ilerlediği halde gücünün ortaya çıkmamasından muzdarip ve ailenin son temsilcisi olması sebebiyle de üzerinde büyük bir yük birikiyor. 

Babası da oğlunun bu zaafından çok rahatsız çünkü gücü devam ettiremeyen aile bitmeye mahkum ne yazık ki -günümüz dünyasında da olduğu gibi.. Bir gün Orrec ve babası güç denemeleri yaparken, mucize gerçekleşiyor ve küçük kahramanımız farkına bile varamadan bir yılanı yok ediyor bakışlarıyla. Sonra bir başka seferde, neredeyse babasını yok edecek bir hata yapıyor ve neyse ki, o sırada bir kayayı parçalıyor.. Bu güç çok büyük ve kontrol edilemez göründüğü için gözlerini bağlaması gerektiğine karar veriliyor.. Orrec o günden itibaren çevresindekilere istemeden zarar vermemek için kör hayatı yaşamaya başlıyor. Bu arada Orrec, başka bir yerden gelmiş olan ve oralarda böyle güçlerden haberdar olmayan bir toplumun kızı olan annesinden öğrendiği okumayı geliştiriyor. Geceleri, ışık kapalıyken ve etrafta zarar verebileceği hiç kimse yokken (sevgili köpeğini bile yanına almıyor o sıralarda) kitap okuyor. Okumanın sihrine varıyor ve okuduklarını anlatmaya başlıyor..Hitabeti öylesine kuvvetleniyor ki, sesini duyan hayran kalıyor.. Bir ara, şimdi adını hatırlamadığım bir gezgin çıkageliyor ve Orrec ve Gry haricindeki herkes adamı güvenilmez buluyor. Adam, bir kitap arıyor. Tüm hayatı, kitapları aramakla geçmiş ve sabit bir yeri olmamış hiç. Bizim çocuklar heyecanlanıyor, dışarıda başka dünyalar olduğunu öğreniyor ve bilmek görmek istiyorlar içten içe..

Yıllar geçiyor, Orrec'in kör gözlerinin namı yayılıyor. Güçlü ailelerden birisi bir evlilik teklifiyle geliyor ve gençleri tanıştırmak için  evine davet ediyor bizimkileri. Orrec, istemeye istemeye gidiyor anne ve babasıyla fakat işler umulduğu gibi gitmiyor. Aile, kadim lisanı kullanarak yavaş yavaş yok edebilme gücüne sahip ve özürlü kızlarına uygun görmüşler bizim delikanlıyı. Ayrıca, evin babası Orrecin babasıyla çıktığı bir avdan memnun dönmüyor ve işler yolunda gitmeyince annesine kadim lisanı kullanıyor. Apar topar kaçıyor bizim aile oradan. Eve döndüklerinde anne yavaş yavaş hastalanıyor. Eriyor gün be gün. Bu arada Orrec, gücünden şüphelenmeye başlıyor. Bir gün açıyor kör gözlerini ve aslında babasının oyununa geldiğini anlıyor. Baba, güçsüz oğluna korkutucu bir rol biçiyor ki ailesi ve halkı sıkıntılar çekmesin gelecekte. Orrec, bunu fark edince gitmeye karar veriyor. Annesinin ölümüyle bunalıma giren babasını bırakıyor ve Gryle beraber yollara düşüyorlar. Daha çok kadim lisanda yazılmış kitapların ve hatta yazılmış bütün kitapların izini sürmeye çıkıyorlar.. Yanlarında, Gry'in evcil hayvanı ve koruyucuları bir arslanla beraber.. Marifetlerinden sıyrılıp, dünyanın onlara biçtiği rolü yok sayıp, kendi kaderlerini yazmaya, yollara.. Geçim kaynakları da Orrec'in dili oluyor aslında. Kendi yarattığı gücü...

Marifetler burada bitiyor ve Sesler başlıyor.. Çok yakında bu sayfalarda :))