![]() |
Çeviri: Ayşegül Hatay |
4 TL'lik kitapların bulunduğu sepette, tanıdığım ikinci yazardı Paulo Coelho. (İlki Heinrich Böll idi ve O'nu tanımama vesile olan kitap da; sevgilimin -daha sevgilim değilken-, kitaplığından seçip hediye ettiği 'Dokuz Buçukta Bilardo' isimli kitaptı.)
Gelelim kitapla ilgili düşündüklerime..
Sürükleyici bir kitap ve Simyacı'dan alışık olduğumuz üzere biraz mistik, biraz gerçek. Lakin her satırında ayakları yere basan bir mistisizim. Siz hayal ettiğiniz sürece gerçek, aksi takdirde de inkara dair bir sürü kanıt bulabilirsiniz..
Ana karakterimiz bir yazar. Zengin ve ünlü olanlarından.. İlhamını yitirdiği sırada bir kadın giriyor hayatına ve her şeyi değiştiriveriyor. Yazarımız ününe ün, parasına para katıyor lakin hayatını anlamlandıran kadından uzaklaşıyor günbegün. Kadın savaş muhabirliğine başlıyor bu arada, gidip gelmeler başlıyor ve bir gün gidip hiç gelmiyor. Kadının gidişiyle adam önceleri rahatladığını hissediyor fakat sonraları neyi kaybettiğinin farkına varmaya başlıyor. Fark ediyor ki, ilişkilerinde hep adam için yaşamışlar bunca zamanı ve adam kadının hayatından bi haber yaşıyormuş yıllardır. Terk edilişinden bir süre sonra bir genç çıkıveriyor ve adamın kurduğu geçmiş hayali yıkılıp gerçekler çıkıyor ortaya.
Buna göre gelen genç, seçilmiş bir insanlık ve sevgi savaşçısı, yazarın karısı da onu bulup ortaya çıkaran. Eğer gerçekçi bakmayı dilerseniz genç, halüsinasyonlarla yaşayan bir sara hastası ve yazarımızın karısı ona inanıp tüm hayatını değiştirecek kadar sadakatsiz..
Kadın, uzak bir ülkede her şeyden elini eteğini çekmiş bir hayatı seçiyor ve kocasının bir gün yokluğunu fark edip yanına gelmesini bekliyor. Yazarsa, bu tanıştığı genç adamdan hayata dair hiç bilmediği mistik şeyler öğrenmenisinin yanı sıra karısını aslında ne kadar az tanıdığını fark ediyor. Ve kadına Zahir diyor. Zahirini aramaya bu genç adamla çıkıyor ve bu yolculukta orta düzeyde bir mistisizm de onlara eşlik ediyor.
Kadını bulduğunda sanki yıllar geçmemiş de, hafta sonu ayrı düşmüşler gibi, konuşmaya bile gerek duymadan yan yana yürümeye devam ediyorlar, kadının hamileliğine rağmen.
Şimdi bakınca çok klasik bir hikaye gibi göründü gözüme. Lakin kullanılan dil akıcı, kadının kayboluşu gizem yaratıyor. Bu yüzden sürükleyici diyebileceğim roman. Fakaaat, "sana ne kattı?" derseniz eğer sanırım hiç.. İyilik, doğruluk falan filan gibi hepimizin bildiği hikayeyi başka bir ucundan tutup anlatmış bir roman daha işte. İçine biraz da son zamanların gözdesi, doğa üstü bir takım imalarda bulunulmuş ve okunabilir bir roman çıkmış ortaya. Sıcak yaz günlerinde eğlencelik bir roman.
Ana karakterimiz bir yazar. Zengin ve ünlü olanlarından.. İlhamını yitirdiği sırada bir kadın giriyor hayatına ve her şeyi değiştiriveriyor. Yazarımız ününe ün, parasına para katıyor lakin hayatını anlamlandıran kadından uzaklaşıyor günbegün. Kadın savaş muhabirliğine başlıyor bu arada, gidip gelmeler başlıyor ve bir gün gidip hiç gelmiyor. Kadının gidişiyle adam önceleri rahatladığını hissediyor fakat sonraları neyi kaybettiğinin farkına varmaya başlıyor. Fark ediyor ki, ilişkilerinde hep adam için yaşamışlar bunca zamanı ve adam kadının hayatından bi haber yaşıyormuş yıllardır. Terk edilişinden bir süre sonra bir genç çıkıveriyor ve adamın kurduğu geçmiş hayali yıkılıp gerçekler çıkıyor ortaya.
Buna göre gelen genç, seçilmiş bir insanlık ve sevgi savaşçısı, yazarın karısı da onu bulup ortaya çıkaran. Eğer gerçekçi bakmayı dilerseniz genç, halüsinasyonlarla yaşayan bir sara hastası ve yazarımızın karısı ona inanıp tüm hayatını değiştirecek kadar sadakatsiz..
Kadın, uzak bir ülkede her şeyden elini eteğini çekmiş bir hayatı seçiyor ve kocasının bir gün yokluğunu fark edip yanına gelmesini bekliyor. Yazarsa, bu tanıştığı genç adamdan hayata dair hiç bilmediği mistik şeyler öğrenmenisinin yanı sıra karısını aslında ne kadar az tanıdığını fark ediyor. Ve kadına Zahir diyor. Zahirini aramaya bu genç adamla çıkıyor ve bu yolculukta orta düzeyde bir mistisizm de onlara eşlik ediyor.
Kadını bulduğunda sanki yıllar geçmemiş de, hafta sonu ayrı düşmüşler gibi, konuşmaya bile gerek duymadan yan yana yürümeye devam ediyorlar, kadının hamileliğine rağmen.
Şimdi bakınca çok klasik bir hikaye gibi göründü gözüme. Lakin kullanılan dil akıcı, kadının kayboluşu gizem yaratıyor. Bu yüzden sürükleyici diyebileceğim roman. Fakaaat, "sana ne kattı?" derseniz eğer sanırım hiç.. İyilik, doğruluk falan filan gibi hepimizin bildiği hikayeyi başka bir ucundan tutup anlatmış bir roman daha işte. İçine biraz da son zamanların gözdesi, doğa üstü bir takım imalarda bulunulmuş ve okunabilir bir roman çıkmış ortaya. Sıcak yaz günlerinde eğlencelik bir roman.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder