14 Eylül 2011 Çarşamba

Martin Eden - Jack London

Çeviren: Mete Ergin
 Yıllar önceydi, duyardım adını lakin okumak bir türlü fırsat olmamıştı bu romanı ve ne yazık ki Jack London'ın başka kitaplarını. DDY Bilgiişlem'de staj yaparken, oradan bir memur ablayla kitap sohbetimiz olmuştu. Ufak çaplı bir kitap takası sonucunda okumaya başladım. Her ödünç kitaba yaptığım gibi, hızlıca okuyup iade etmem gerekiyordu. Bu yüzden, bir çırpıda bitiriverdim desem yeridir. Bunda tabi ki, yazarın çok çok güçlü ve akıcı dili, kitabın siyasi kimliği ve evet o zamanlar sıkça izlediğim yeşilçam film senaryolarına benzerliği, zengin kız- fakir adam romantizmi de çok etkili olmuş olmalı :)

Lakin itiraf etmeli ki, en etkili kısmı, zengin olup kızı kapma hayalindeki adamın, o yeşilçam senaryosundan sıyrılarak geçirdiği zihinsel süreçleri takip etmekti..

Martin Eden, bir denizci. Kaba, cahil ve tabi ki kaslı bir adam. Bir gün bir melek kız çıkageliyor ve bütün hayatını değiştiriveriyor. Güzel, narin ve zengin bir hanımefendi kendileri. Aşık Martin ne yapsın, zengin olmanın yollarını arıyor kafasında, çünkü bu kadın bildiklerinden değil, kas gücü yetmiyor onu tavlamaya. Öyle ha deyince zengin olunmayacağını anlayınca, yazar olmaya karar veriyor. Onlar da çok kazanıyor çünkü o dönemlerde. Bunun için, okumaya başlıyor. Bir yandan gemide çalışıyor, kaslarını hamlatmadan, bir yandan okuyor. Hem de ne okumak.. Marx, Nietzche.. (Aynı Jack London'ın kendisi gibi.) Yazmayı denediği bir takım hikaye ve şiirleri, gönderdiği her yerden reddediliyor. Bu arada, bir beyefendi olma yolunda hızla ilerliyor Martin. Kızımızın da kalbini çalmayı başarıyor hatta. Onun, o aristokrat çevresinde bir yer ediniyor kendisine. Kızımız, 'reddedilen hikayelerle yürümez bu iş Martin, beni alacaksan para kazanman lazım.' diyor bir gün, Martin'e gazetecilik öneriyor. Lakin Martin okudukça öğreniyor, öğrendikçe seçim yapmaya başlıyor. Gazetecilik yapmak değil, roman yazmak istiyor. Ve bir gün, beklenen gerçekleşiyor, Martin'in o romanı öyle bir okunuyor, öyle kazandırıyor ki.. Martin artık özendiği bu hayatın, en tepelerinde bir yerlerinde buluyor kendini. Bu arada edebiyat çevrelerinde yaşanan dönme dolapları, burjuvazinin cehennem tarafını görüyor. İftiralar atılıyor, sosyalist olmakla suçlanıyor! Ne ayıp. Çünkü Martin, ne geldiği fakir hayata dönebiliyor, ne zenginlerle barışabiliyor. Arada kalmanın ağır yüküyle Martin hayallerini gerçekleştirip en tepeye yerleşmişken bir anda, atıveriyor kendini hayatın içinden dışına doğru.

İnsan üstü bir çabanın anlatımı Martin Eden. (Ve çabanın çuvallaması kanımca.)

Yazarın hayatını okuduğumda mı fark ettim, yoksa bununla ilgili bir makale mi okumuştum hatırlamıyorum lakin bir de benden duyun isterim: Martin Eden aslında yazarın ta kendisidir. Sanırım bu kanıya, Deniz Kurdu romanını okuduktan sonra varmıştım. Evet, şöyle olmuş olabilir; Martin Eden'i okuduktan sonra Jack London'ın diğer eserlerini merak ettiğimi ve Deniz Kurdu'nu aldığımı hatırlıyorum. Onu da okuduktan sonra hikayenin benzerliklerinden yola çıkarak yazarın hayatına merak sarmıştım. Evet bunlar oldu. Hayatını okuduktan sonra da, Martin Eden'in kendisi olduğuna emin oldum. Sonra  Deniz Kurdu'ndaki hangi karakterle özdeşleştiğini düşündüğümü ve önceleri, Hayalet'in kaptanı Kurt Larsen olduğu fikrine kapıldığımı hatırlıyorum. Ardından romanın kahramanı olan hımbıl yazar Van Heydenle de çok benzediklerini fark ettim. Evet Deniz Kurdu, yazarın ilk çok ses getiren romanıydı. Bu romanda da kendisini geçmişte olduğu ve şimdi geriye dönemediği adamlarla anlatıyor olmalıydı..

Şimdi Deniz Kurdu'ndan o kadar bahsetmek olmadı, ben en iyisi onu da başka bir yazıya bırakıp Martin Eden'i okunacaklar listenize -eğer hala okumadıysanız- eklemenizi tavsiye edeyim.. Çünkü çok şey öğrenebileceğiniz bir adam Martin Eden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder