21 Ağustos 2012 Salı

Öteki Rüzgar ......................................................... Yerdeniz V - Ursula Krouber Le Guin

Çeviri : Çiğdem Erkal İpek
Batıdan da batıda
Arzın da ötesinde
Raks ediyor halkım
Öteki rüzgarda..

Tehanuya çok çok eskilerden öğretilen bir şarkı Öteki Rüzgar..

Detaylarını çok fazla dillendirmek istemediğimden, biraz daha özet geçeceğim değerli kitaptır kendileri.. Ursulam Leguinimin Yerdeniz'e beklenen sonu getirdiği, beni derin bir hüzne boğduğu kitaptır.. Bitmesin diye kendimi tuttuğum lakin dayanamayıp bir çırpıda bitirdiğim kitaptır...

Tenar ve Tehanu Lebannen'in davetiyle yola çıkarlar. Ejderhalar dönmek istemektedirler.. Ged tek başına çiftlik evinde Gontta kalmıştır. Artık sadece bir çiftçidir çünkü Ged. O sadece bir çiftçi.. İnsanın babasını yaşlanmış, yorgun görmesi gibi bir duygu bu.. Hüzünlü bir..

Neyse. Bu arada Roke okuluna yeni bir büyücü gelir, bu büyücü çok güçlü, gizemli ve gençtir.. Genç bir kadın. Fark edildiği anda (kapıcı elbette ki bilir ancak O'nun değerini de bilmektedir..) İrian denen kız, atılmak istenir. Sonra bir hal çaresi bulunur, İrian'a aşık usta O'nu yanına alır bütün sorumluluğunu da üstlenerek..

Ejderhalar antik zamanlarda ellerinden alınan toprakları istemektedir. Bir genç erkek cadı rüyalar görmektedir.. Ölen sevdiceği, rüyasında O'nu bir duvara çekmektedir. Uyuduğu her anda o duvarın önünde bulduğundan kendini ve korktuğundan.. Ged'e ulaşır bir şekilde. Ged kızılağacı tanır. Daha önce hiç görmediği halde tanımaktadır. Uyumasına yerdım eder bir süre, hikayesini dinler ve O'nu Lebannen'e gönderir. O duvarı geçmişte beraber geçtiği Lebannen'e.

Lebannen'in yanında Tenar ve Tehanu. Tenar bir aşık kadın. Tüm bu kudretin içinde Gonttaki kocasını düşünmektedir, aç mı - açıkta mı :) Tüm bu olanların ve büyücülerin cirit attığı bu dünyanın merkezinde  kadın'ı bir kez daha kudretiyle görüyoruz. Hatta bu kitap kadın'ın kudretine ithaf edilmiş sanki..

Hep birlikte Roke'a gidiyorlar. Roke'ta İrulan var. Tehanu İrulanı tanıyor bir şekilde. Bütün kudretli Usta'lar, Tenar, Tehanu, Lebannen ve İrulan..

Oh, yüreğim dayanmıyor.. İşin özü, ölüler diyarını dirilerden ayıran duvarı yıkmakta, ölüler. Onlara ölümsüzlük vadedilmiş bu yolla. Bu yol karanlık, bu yol dirileri de ölüler gibi bir alacakarnlığa çekmekte.

İki insan bedeninde ejderhanın kudretini görüyoruz sonunda. Tehanuyu tanıyorduk zaten, bu kez uçarken görüyoruz kocaman kanatları ve göz kamaştıran pullu bedeniyle Öteki Rüzgarda.. . Of. yüreğim dayanmıyor hala o sahneyi hatırlarken aklımda.. İki kudretli ejderha, iki gencecik kızdan doğuyor gökte.. Tehanu'nun yaraları iyileşiyor dans sırasında.

Asaletten kırılıyor bu kitap. :) Ejdera'nın ve kadın'ın asaleti..

Sonunu siz getirin. En azından bu kadarını yapayım.. Serinin ilk dördünü -tutamadım dilimi- anlattım durdum. Öteki rüzgarı okumadan, o heyecanı yaşamadan, 'okur'um demeyin.

Evet ben istifa ediyorum bu görevden (şimdilik), Öteki Rüzgarda ucuz yollu bir arsa bakıyorum hemen yarın..


15 Ağustos 2012 Çarşamba

Tehanu....................................................................... Yerdeniz lV - Ursula Krouber Le Guin

Çeviri: Çiğdem Erkal İpek
Ah Ursulam Nartanem nurtanem.. Yerdeniz serisine bir üçleme olarak başladığın halde, yıllar sonra dördüncü kitabı da yazmakla ne büyük mutluluk bahşettin sen bana :) Ayrıca Erkek egemen büyü dünyasına kadını tüm kudretiyle dahil etmen ne de yakışmış.. Ursula bacım diyor ki, Çevik atmacanın kendisine yakıştırdığı sonu yakıştıramadım ben zat-ı şahanelerine.. Hayal etmeye devam ettim, Tenar belirlemeliydi bu sonu. İşte böyle doğdu Tehanu..

Kitabımız Atuan Mezarlarından ve Kalessinle olan sohbetinden hatırladğımız Tenar'ın yıllar içinde hayatında ne gibi gelişmeler olduğunu öğrenerek geçiyor.. Gont'a Ogion'un yanına getirilen Tenar, bir süre Ogionla yaşıyor. Yeni dünyaya uyum sağlarken Ogion'un büyüye hakim olmayı öğretmek teklifini reddediyor ve küçücük bir çocukken ellerinden alındığı ailesine benzeyen bir hayat kurmaya karar veriyor.

Çakmak adında bir çiftçiyle evlenip bir kızı ve bir oğlu olduğunu öğreniyoruz Tenar'ın. Sıradan bir hayat yaşıyor, Ged'in asla anlayamadığı bir şekilde. Oğlu denizlere açılıyor, kızı evlenip annesi gibi sıradan bir hayata kavuşuyor. Kocası da ölünce Tenar, onu evinin yakınına gömüyor, kızına da 'ben mezarlara yakın yaşamaya alışkınım' diyor, kızı kendisini şehirdeki evine taşınmaya ikna etmeye çalışırken. Tenar güçlü bir kadın, Gont'lular bu uzaktan gelen kadına saygıyla karışık bir korkuyla yaklaşıyorlar. Tenar bu mesafeye alışmış, yalnızlığını korumaya çalışıyor Çakmak öldükten sonra..

Tenar kocası ölüp de çocukları evden uzaklaştıktan sonra bir gün, bir küçük kız buluyor ailesi olduğunu düşündüğü göçebe insanlar tarafından kamp ateşine atılmış ve ölüme terk edilmiş bir halde. Çocuğun gözlerindeki korkuyu okuyor, onu korumak için atılıyor.. Çocuğun yüzünün yarısı yanmış, bir parmağı eksilmiş. Belli ki büyük işkencelerden geçmiş.. Çocuğa kendi eski dilinde Alev anlamına gelen Tehanu ismini veriyor Tenar.

Tenar bu garip, az konuşan ürkek çocuğu sahipleniyor.. Bir gün yaşlı Ogion'un ölüm döşeğinde olduğunu öğreniyor ve Tehanuyla beraber Ogion'un yanına yola düşüyor. Bu arada yolda Tehanu'nun amcasıyla karşılaşıyorlar, Tenar cesaretiyle uzaklaştırıyor adamı. Ogion'a gidiyorlar birlikte, ona göz kulak oluyorlar. Ogion son günlerinde Tehanu'ya büyüyle ilgili bir şeyler öğretmek istiyor, Tehanu'yu tanıyor, göründüğünden daha fazlasını barındırdığını biliyor..

İstiyor ki Ogion, cenazesini Tenar düzenlesin ve Ogion'u diğer büyücülerin eline bırakmasın, evinin yakınlarında bir ağacın altına gömsün.. Yapıyor Tenar. İki yakın köyün büyücüleri geliyor. Zamanında Ged'in reddettiği karanlık tarafın cazibesinde kaybolmuş büyücüler bunlar. Tenar onlara izin vermiyor, Ogion'un vasiyetini yerine getiriyor..

Ölümünden sonra Ogion'un evinde kalmaya devam ediyor bir süre.. Bir gün Kalessin geliyor sırtında Ged'le beraber. Ged ölümün kıyısında, Tenar bu kez de Ged'e bakıyor hasta yatağında.. Ged sağlığına kavuşuyor ancak öteki dünyanın karanlığında yitirdiği büyü gücü bir daha gelmiyor.. Genç kral Lebannen Baş Büyücüyü Roke'a geri götürmek istiyor ya Ged yitirdiği gücünü açık etmeye cesaret edemiyor ne yazık ki.. Tenarla birlikte Ogion'un evini terk edip, Tenar'ın çiftliğine yerleşiyorlar. Bir keçi çobanı olarak yaşamaya başlıyor Ged. Gont'luların gözünde yaşlı bir kahya geliyor Tenar'ın işlerini görmeye. Hiç kimse bilmiyor Roke'un eski baş büyücüsünün o evde Atuan Mezarlarının isimsiz rahibesiyle birlikte yaşadığını.. Tehanu bu iki güçlü karakterle bir hayatın ortasında buluyor kendisini elbette..

Lebannenin adamlarına Ged'in yerini bilmediğini söyleyen Tenar, Şu an nereden geldiğini hatırlamadığım, dertlerinin ne olduğunu hatırlamadığım iki büyücünün tehdidinden kaçmak için Lebannen'in gemisine gidiyor Tehanuyla beraber. (Düzeltme: Bu iki büyücü işte o Ogion'un cenazesini isteyen karanlk tarafın büyücüleri. En Uzak Sahilde Ged'in alt ettiği büyük büyücünün yaverleri.. Ged'i ve etrafındaki güçleri yok etmek, ona ait olduğunu sandıkları kapıyı açıp karanlığın hükmünü sağlamak dertleri..) Lebannen'in büyük bir kral olacağını anlıyor Tenar, onunla çıktığı seyahatten dönünce çiftlikte bulamıyor Ged'i. Ged keçilerle birlikte dağa çıkmış. Ged'in tam da dönüş yoluna girdiği gece, Tehanu'yu almaya geliyor ailesinden iki adam.. Kızlarına sahip çıkmak değil dertleri, kızı sirklerde kullanmak, yeni işkencelerde bulunmak amaçları.. Bu iki adamı takibe başlıyor Çevik Atmaca. Kötülüklerini seziyor, kendi güçsüzlüğünden korkuyor.. Lakin adamlar Tenar ve Tehanuya saldırınca bizim ufaklığın o cesareti yeniden diriliyor, büyüsüz de güçlü olabileceğini anlıyor.. Tenar ve Tehanuyu o iki adamın zulmünden kurtarıyor Çevik Atmaca.. Bu gazla tabi Tenar bacım kahramanına sonunda iş atıyor.. O gece Tenar ve Ged'in yıllardır beklediğim ilişkisi başlıyor işte. Sıradan bir çiftlik hayatı yaşamaya başlıyorlar küçük kızları Tehanuyla beraber.. Garip bir aile oldukları kesin tabi ama özledikleri tek şey sıradanlık aslında.. Buluyorlar da.. Ta ki Tenar'ın denizci oğlu gelene kadar çiftliğe. Oğul denizlerden vaz geçmiş, abazalık vurmuş başına. Evlenecem ben diyor. Bu evde de ben yaşayacam, bak başının çaresine..

İşler çiftlikte karışmaya başlamışken, Tenar'ın arkadaşı olan köy cadısının ölmekte olduğu ve Tenar'ı görmek istediği haberi geliyor. Tenar, Ged ve Tehanu gidiyorlar yanına ve lakin o kötü büyücüler yeniden çıkıyor karşılarına. Tenar ve Ged yakalanıyor, Tehanu kaçıyor.. Kaçıyor ve Ogion'un evindeki Kalessin'in Ged'i getirdiği tepeye çıkıyor. Oradan Kalessin'e sesleniyor Tehanu.

Yüreğim hala çarpıyor o anları hatırlarken.. Kalessin geliyor kızının yanına.. Tehanu yarı insan yarı ejderha! Geliyor ve kötü büyücüden kurtarıyor Ged ve Tenar'ı.. Tehanudan Öteki rüzgara gelmesini istiyor. Ailesiyle olması gerektiğini söylüyor Kalessin. Ancak Tehanu da Ged ve Tenar gibi sıradan bir hayat istediğine karar veriyor.. Bu garip küçük aile, Ogion'un çiftliğinde o basit hayata başlıyorlar.. O kadar güce ve anıya ben de sahip olsam, ben de basit bir hayat isterdim heralde. Ama önce yaşamak gerek :P

Eski bir Baş Büyücü, eski bir İsimsiz Rahibe ve yarı insan yarı ejderha bir küçük kız..  Ne aile ama :))

Genelde kitaplarda kendime bir karakter bulurum, özdeşleştiririm kendimi onunla. Başından beri Tenar'a ısınamamıştım nedense. Saygım sevgim sonsuzdu aman yanlış anlaşılmasın lakin Tehanu olasım geldi be. Kalessin'in kızı, yaralı Tehanu. Düşünsenize yaranızı Ged ve Tenar sarıyor.. Ne hayat ama.. Düşünsenize ejderha efendisinden de öte, ejderhanın kendisisiniz be!

Ayrıcaaa.... Tehanu Roke Okulunun ilk kadın Baş Büyücüsü olma yolunda yazgılı görüyoruz ki.. Çok büyük büyücülerin Ejderhalarla konuşma şerefine nail olduğunu ve büyünün kadim lisan olan ejderha lisanında yapıldığını  hatırlarsak ne demek istediğim açık olur sanırım..  Hatun ejderhanın kendisi be.. Tabi ki iyi bir eğitimden sonra.. Eh iyi bir eğitim deyince de Ged, Tenar ve Kalessinden daha iyi hocalara kim sahip olabilir ki..

Evet evet Tehanu olasım var..

12 Ağustos 2012 Pazar

En Uzak Sahil...................................................... Yerdeniz lll - Ursula Kroeber Le Guin

Çeviri: Çiğdem Erkal İpek
En uzak sahil, Ged'den başka hiç bir babayiğidin gitmeye cesaret edemeyeceği diyarda.. Şöyle söyleyeyim, mitolojideki Styx nehrinin açıldığı topraklar bizim Yerdeniz okyanuslarının sonundaki sahilin ta kendisidir..

Hikaye bir genç oğlanın Roke'a gelmesiyle başlıyor. Kendisine Arren denilen genç bir "üvez ağacı" prens bekliyor okulun bahçesinde. Başbüyücüye haberleri var, Enlad denen kendi krallılarında, Batı uç yörelerde büyü sözleri unutulmuş, büyü yapılmaz olmuş.. İnsanlar da bunu fark edemeyecek kadar hasta görünür bir umursamazlıktalarmış..

Baş büyücü topluyor Roke Ustalarını.. Kapıcı usta, Çağrı usta, İsimci usta, Şifacı usta, Dönüşüm Ustası, Yelanahtarı usta, Şekillendirme ustası, El usta, Okuyucu usta.. Arren anlatıyor durumu divana, sonunda Baş büyücünün yola koyulması gerektiğine ve yanında bir yıldaşın ihtiyaç olduğuna karar vriyor dokuzlar.. Arren de Ged'le beraber (evet baş büyücü Ged!!) yola çıkacak.. Büyünün kırıldığı yeri bulup tamir edecek Ged, Arrenin da yardımıyla..

İki kafadar düşüyorlar yola. Yol boyunca Ged sıradan yaşlı bir adam gibi davranıyor Arren'e ve karşılaştıkları herkese.. Arren sorguladıkça bilgelik fışkırıyor Ged'in kulaklarından.. Bir alıntı yapmak istiyorum, Arren ejderhaların kötü olduklarını savunuyorken Ged ona

"Ejderhalar! Ejderhalar hırslı, açgözlü, haindirler; acımasız,
vicdansızdırlar. 
Ama kötü müdürler? Ben kimim ki ejderhaların hareketlerini yargılayayım?..
İnsanlardan daha akıllılar. Onlar rü­ya gibidirler Arren. Biz insanlar 
rüya görürüz, büyü yaparız, iyi yaparız, kötü yaparız. Ejderhalar rüya 
görmez. Onlar rüyanın kendisidir. Büyü yapmazlar: Bu onların özüdür, 
varlığıdır. Onlar yapmazlar, onlar olur."
 
diyordu..

Neyse uzatmayayım lafı. Yol sürüyor, büyünün yok olageldiğini gözleriyle görüyor baş büyücü.. Kulaklarına çok güçlü ve dark side'a geçmiş bir büyücünün varlığı çalınıyor. Onu ve yaptığı kötülüğün kaynağını aramaya başlıyorlar artık.. Büyünün yok olmaya başladığı batı kıyılarına yol almaları gerekiyor. Eski bir büyücünün numarasıyla transa geçiyor ve hangi sahili aradığını anlıyor çevik atmaca. "Ufkabakan"la beraber batıya yelken açıyorlar yeniden..

Adalardan geçiyorlar.. Hatırladığım yaşlı bir büyücü kadın, gücü alınmış bir yığına dönmüş, atmacayı Karanlıkların karlıyla karıştırıyor. Ölümden gelen büyücü, kadim güçlü ve ölmeyecek olan..  Sonra adalardan birinden ayrılırken, ölümü arayan bir deliyi alıyorlar ufkabakana.. Sopli denen deli ölümsüzlüğü arıyordu oysa. Sonra bir saldırı geldi, Sopli öldü.. Atmaca mızrak yedi ve baygın düştü.. Son adanın yanından geçiyorlardı oysa.. Sonra bir şey oldu, açık denizin çocukları buldu onları, yardım ettiler Ged'e.. Yola çıkmadan önce iyilediler Ged'i. Orm Embar geldi sonra... En batıda, öteki rüzgarda ejderhaların delirdiğini anlattı Ged'e. Yardımını istedi Ged'in. Selidor'a gelmesini istedi ufkabakanla.. Ve Ged çıktı yola. Ve gördü ki büyü ejderhaları çılgına çevirmiş. Yerdenizin merkezi kaymış, kıyamet başlamış..Selidorda ejderhalar konuşamaz olmuş, savaşa başlamış, birbirlerini öldürmeye başlamış..
Orm Embarın yitişi karşılamış Ged ve Arren'i.. Selidorun en batısında ejderha kemikleri arasında bir karanlık geçiş görüyor Ged, eskilerden tanıdığı Cob diye bilinen büyücüyü hatırlıyor. Hep karanlık tarafa yakındı zaten, şimdi karanlığa geçmiş Cob ile bir güç savaşına giriyor Ged. Ged yenilecek kadar zayıflamışken Orm Embar tüm gücüyle saldırıyor Cob'a. Onun fiziksel bedenini yok ediyor kendisiyle beraber.. Lakin Cob'un yenilmesine yetmiyor bu durum, Cobla bir kovalamacaya giriyor Ged. O uzak sahildeki duvarı görüyor, geçiyor duvarı. Ölüler diyarına bir kapı açılmış, ölülerin duvarı dirilerle birleşmiş. Ölmek yokmuş artık, yaşamak da.. Cob kendi ölümsüzlüğü uğruna tüm Yerdeniz halklarını ne öldürmüş ne diriltmiş.. Ged ve Arren Cob'u ölüler diyarına kilitliyor lakin Ged büyük bir bedel ödüyor bu savaşın karşılığında..

Yerdeniz ve ölüler diyarı yeniden ayrılıp kapı kapandığında Kalessin geliyor.. Kalessin benim Orm Embardan sonra en saydığım ejderhadır seride.. Geliyor ve Arrenle beraber Ged'in baygın bedenini alıyor.. İlk kez bir ejderha bir insanoğluna yardım ediyor..

Arren'i Roke'a taşıyor Kalessin. Ged'i ise Gont'a.. Tenarı buluyor Kalessin, ona adını söylüyor ve üzerine tırmanması için müsade ediyor.. Tenar Ged'i alıyor, Ogion'un evine götürüyor öylece..
Arren de Yerdenizin güçlü, adil kralı oluyor falan işte..

Ahh Kalessin, beni de al sırtına.. Beni de götür Gont'a. Ah Kalessin. Bene Kalessin diyen dillerini yirim. :)

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Atuan Mezarları.................................................... Yerdeniz ll - Ursula Kroeber Le Guin

Çeviri:Çiğdem Erkal İpek
İçim bir hoş oluyor bu kitabın adını bile duydukça. Ursula bu kitapta tek kelimeyle cinsellik anlatıldı diyor.. Ben ise çok masum bir aşk okudum :) En azından hatırladığım kadarıyla..

Atuan Mezarları denen yerde karanlığa hükmedecek bir tapınak, bu tapınakta isimsiz bir kız çocuğu.. İsimsiz çünkü kutsallığı bozulmamalı, isimsiz çünkü hiç bir büyü ona dokunmamalı.. Tapınağın sıradaki rahibesinin yetiştiriliş öyküsünde açıyoruz gözlerimizi. Atuan bir ada bu arada..

Henüz altı yaşındayken ailesinden alınmış 'isimsiz olan'dır Tenar. Atuan mezarlarında karanlıklar içinde yaşamaktadır. Alındığı andan itibaren ismi de alınmıştır elinden, 'isimsiz olan' anlamına gelen Arha deniyor adına. Tapınakta bir tek arkadaşı, güvenebileceği bir tek insan, Manan isimli zavallı bir hadım bulunuyor. İki güçlü rahibe olan Thar ve Kossil denen kadınlarla beraber yaşıyor ve onların çekişmelerinden kurtulabilmek için zamanla, karanlık yer altı labirentlerine sığınıyor Arha. Labirentler zifiri karanlık, el yordamıyla duvralara dokunarak ilerliyor her yerde. Korku denen şey yaşamıyor Arha'nın içinde.. Labirentler ölümcül.. Arha evde hissediyor kendisini o derinliklerde, yapayalnız ve nemli karanlıkta..

Thar, Arhayı sevip korurken Kossil kendi gücü için bir adım olarak görüyor aslında ve Thar'ın ölümüyle Arha daha da yalnız kalıyor, daha uzun zamanlar geçiriyor yalnız labirentlerinde..

15 yaşına geldiğinde, bir genç kız olmak yolunda ilerlerken kızımız bir adam çıkıyor karşısına o karanlık, nemli labirentlerde. Önce korkuyor sonra kızıyor lakin gördüğü tek erkek Manan olan Arha'nın tüm dünyası değişiyor bu adamla. Adam da kim dersiniz.. Bizim Çevik atmaca büyümüş de bilge bir adam olmuş. büyümüş de bir genç kızı etkilermiş :) (Çevik Atmaca, nam-ı diğer Ged, Yerdeniz Büyücüsü kitabındaki kahramanımız.. ) Ged, uzun zamandır kayıp olan tılsımlı Erreth-Akbe (Yerdenizin efsanevi büyücüsü ve ejderha efendisi..) halkasının yarısını 'Yerdeniz Büyücüsü' kitabında, gölgesini ararken sığındığı bir adada bulunan yaşlı kadından almıştı (saygıdeğer -saygıya değmeyeni varmola?- bir ejderha, onun ne olduğunu söylemiş ufaklığa), diğer yarısını da Mezarlardan almaya geliyor. Halka birleşip güvenilir ellerde barınmaya başlayınca Yerdenize kaybedilmiş barış ve adalet yeniden gelecek.

Arha Ged'i kaybolmuşken buluyor labirentlerde. Kutsal olana saygısızlık yaptığına inandığı için ölüme terkediyor onu. Sonra merakına yeniliyor geri geliyor yanına.. Yalnızlık öylesine zor ki, Ged'i bir tutuklu olarak bulunduruyor labirentlerde. Onu dinliyor, labirentlerin üzerinde, güneşin altında yaşanan dünyayı dinliyor.. Saygı duyuyor ona, ondan çekiniyor.. Yaşamaya devam etmesi için her gün yemek ve su veriyor, her gün biraz daha bağlanıyor.. İşi bittiğinde ya da sıkıldığında öldürmeyi planlayarak her gün Ged'e geliyor..

Kossil, Ged'in varlığını öğrendiğinde kıyamet kopuyor tabi. Ged'in 'isimsiz olan'a kurban edilmesi gerektiğini söylüyor. Arha ise ben 'isimsiz olan'ım kurban edilmeyecek bacım diyor. Yirim seni diyor. Benim gönlüm kaydı bu yabana, ne olur beni anla diyor. Kossil dinler mi, tutturmuş ölecek de ölecek...
Neyse cıvıtmayayım, Ged'de ölecek göz var mı hiç :)
Kossil ve Arhanın arasındaki şimşekler büyüyor ve Kossil Arha'ya, sadece Tanrıkral'a sadık olduğunu, Arhanın aradan çekilmesiyle güçleneceğini açık ediyor.. Arha şimdiye kadar inandığı her şeyin yalanlardan ve karanlıktan ibaret olduğunu öğrenince Ged'le beraber kaçmayı ve bütün her şeyi geride bırakmayı planlıyor sakince.

Ged alıyor alacağını ve çıkıyorlar yollara.. Tenar güvensiz, Tenar çocuk. Büyüyor yolda, bir kadın oluyor yavaş yavaş.. Ve yol bitiyor.. Tenar tek güvenli yere emanet ediliyor, yaşlı Ogion'a elbette. Ogion alıyor özel emaneti, bir baba gibi yetiştiriyor..

Erreth-Akbe halkası birleşiyor, Ged Yerdeniz'e barışı bahşediyor.. Artık bizim ufaklık diyemiyorum kendisine bu kitapla birlikte büyüyüp kocaman adam oluyor Ged. Büyük bir büyücü oluyor gözümde..

Tenar'ı da görmek istiyorum elbette. Bundan böyle Ged ve Tenar olsun istiyorum seride.. Lakin Ged yalnız bir kovboy ve Tenar isimsiz rahibe, sıradan bir hayat istiyor kendine.

Bu arada ilk kitap bir oğlan çocuğunun büyümesini konu alırken burada da bir kız çocuğunun büyümesini izliyoruz. Söylemeden edemedim :)
Saygılar..


3 Ağustos 2012 Cuma

Yerdeniz Büyücüsü............................................ Yerdeniz l - Ursula Kroeber Le Guin

Çeviri: Çiğdem Erkal İpek
Uzun zamandır cesaret edemediğim serinin zamanı geldi de çattı işte.. Dune serisinden sonra beni en çok korkutan seridir kendileri. Dune'un son kitaplarını okumuş, okurken haz almış lakin anlatmaya gerek görmemiştim sanırım. Bu seri Dune kadar kapsamlı olmasa da her bir kitabın üzerinde ehemmiyetle durulması gerekiyor.. Seri başlangıçta bir üçleme olarak doğuyor ancak nartanem nurtanem Ursulam Le Guin'im devamını getiriyor.. Hatta başlarda erkek egemen bulduğu büyü dünyasına kadını ustaca yerleştiriyor..

Eli öpülesi yazarımız öyle bir dünya tasarlıyor ki, o dünyaya öyle güzel ırklar yerleştiriyor ki.. Başlayayım da anlatmaya, arada aklıma geldikçe araştırmalarımdan edindiğim bilgileri de serpiştiririm..

Yerdeniz denen dünya uçsuz bucaksız bir okyanus ve üzerindeki takım adalardan oluşuyor. Adalarda yaşayan halklar genelde farklı ırklardan. Diğer fantazi öykülerindeki gibi beyaz ırkın hakim olduğu cillop gibi sarışın mavi gözlü oğlanlarla pamuk prensesimsi hatunlardan oluşmuyor dünya.. Bildiğin karamık oğlanlar, çekik gözlü kızlar falan var.. Bu kadar benimsememin sebebi de bu olabilir belki. Bir de ejderhalar var tabi :) Yerdeniz henüz tamamı keşfedilmemiş bir dünya. Batının ötesinde ejderhalar yaşamakta ve uzak bir sahilin ardında ölüler diyarı olduğu sanılmakta.

Kahramanımız, bronz işçiliği yapan bir babanın oğlu, annesi doğum sırasında öldüğünden, köy cadılığı yapan teyzesiyle yaşamakta. Kadınlar ancak basit şifacılık işleriyle uğraşabiliyor ve ne kadar kudretli olurlarsa olsunlar büyücülük mertebesine asla erişemiyorlar ne yazık ki bu dünyada. Kahramanımız Çevik Atmaca, teyzesinden duyduğu bir takım büyüleri kullanmayı öğreniyor farkında bile olmadan ve güçlü bir düşmana karşı köyünü mucizevi bir şekilde kurtarıyor. (İklim büyüsü yapıyor ve düşmanları kör halleriyle uçurumdan yuvarlıyor..) Bu kurtarışla Çevik Atmaca, yakınlarda yaşayan güçlü büyücü Ogion'un dikkatini çekiyor ve Ogion bu kadar güçlü bir genç oğlanın iyi güçler adına eğitilmesi gerektiğini düşünüyor. İsim günü geldiğinde Kadim lisandan seçilmiş Ged ismi veriliyor Ogion tarafından ufaklığa.. Yerdenizde, büyünün hüküm sürdüğü bu dünyada, büyünün yapılabilmesi için kişinin ya da nesnenin gerçek ismini bilmek gerekiyor.. (Death Note'ta da benzer bir durum söz konuysuydu. Alakasız oldu ama aklıma geldi işte :P) Herkesin bir gerçek bir de bilinen ismi var ve büyük büyücüler bu isimleri de bilmek kudretine sahip oluyorlar. İsimleri bilmek için kişiyi ya da şeyi iyi tanımak, işaretleri görmek gerekiyor. Ged ismi Ogion tarafından veriliyor ve bir daha kolay kolay dillendirilmiyor..

Büyünün kaynağına gelince, fantastik öykülerde klasik olduğu üzere, büyü ejderhalardan doğuyor. Ejderhalar öteki sahilde yaşamakta ve insanlarla irtibat kurmamaktalar. İnsan soylarını zavallı ve kötü bilmekte ancak çok güçlü büyücülerle diyalog kurmaktalar. Ahh, sevgili ejderhalar.. Eskiden de ejderhalara hayrandım ammaaa.. Yerdenizin ejderhaları öyle özeller ki.. Ejderha olarak reenkarne olacağımı bilsem, atardım kendimi bir uçurumdan.. O kadar diyeyim yani... Bir de ejderhalar 'kadim Lisan'da konuşuyorlar. Büyü kadim lisan kelimeleriyle mümkün oluyor..

Neyse dağıttım konuyu. Çevik atmacanın büyümesini anlatıyordum.. Ogion gelip Ged'i alıyor ve eğitmek adına kendi köyüne götürüyor. Ged bir çocuk, Ged ukala. Eğitim umduğu kadar hızlı ilerlemediği ve Oralarda güçlü olan Re Albi kontunun dark side'a geçen küçük kızının gazına geldiği için kötüler diyarından bir varlık çağırıyor. Bir gölge. Ogion zar zor kurtarıyor Ged'i ve onu korumaya devam edebilmesi için ya kulübeden hiç ayrılmaması ve burada sükunet içinde eğitimini tamamlaması ya da Roke adasındaki Büyücüler Okuluna gitmesi gerektiğini söylüyor. Kendini beğenmiş küçüğümüz elbette macera dolu olan yolu, Roke'da yaşamayı seçiyor.

Yolculuk o varlıktan kaçıp korkarak geçiyor ve sonunda Roke adasına vardığında okulu bulup kapısına dayanıyor.. Kapıcı bir parola istiyor Ged'den.. Oraya gelen kim ki bu parolayı bilmez ise, oraya girmeyi hak etmiyor demektir çünkü. Ged başlarda korksa da sonunda kendi adını dillendirerek geçmeyi başarıyor kapıdan. Eğitim başlıyor, Ged hızla çok güçlü bir büyücü olacağının sinyallerini veriyor. Lakin korkutuyor da aynı zamanda, karanlık tarafa geçerse eğer büyük bir belanın yetiştirilmesi demek oluyor bu eğitim..

Kitap, Ursulamın da dediği üzere, Çevik Atmaca'nın büyümesini konu alıyor. Kendini beğenmiş oğul, Jasper denen bir başka öğrenciyle gurur çatışmasına girdiğinden bir vakit yine büyük bir hata yapıyor.. O kaçtığı varlığı bir kez daha çağırıyor ve okul'un Baş Büyücüsü kendi canı pahasına Ged'i kurtarıyor. Varlığı durdurabilecek bir büyü yok çünkü varlığın bir ismi yok.. Büyük bir ders alan Ged, sakinleşiyor, ve normal bir öğrenci gibi mezun oluyor okuldan. Yeni Baş büyücü Ged'i yardım isteyen bir köye Büyücü olarak gönderiyor. Köy, büyük bir Ejderhanın saldırısı altında. Oralarda her yerleşimin bir büyücüsü oluyor neredeyse, Roke'tan mezun olanlar köylere yerleşiyorlar sıklıkla. Ged, yaşadığı büyük korkular ve Baş büyücünün hayatına mal olan hatasından sonra sakin bir heyet yaşamaya gidiyor aslında o köye.. Pek öyle olmuyor ama..
Ejderha saldırıya geldiğinde Ged sakince atlıyor kayığa düşüyor Ejderhanın gittiği güzergaha. Ejderha il göz göze geldiğinde konuşmaya başlıyor ejderha. Ejderhalar yok etmeden bir insanla konuşursa eğer o insan saygıyı hak ediyor demektir ve o insana Ejderha Efendisi denir. Bizim ufaklık bir Ejder efendisi olduğunu o anda öğreniyor.. Ejderha onu ve tüm köyü talanla tehdit ediyor, çocuklarını korumak adınaydı sanırım.. Detayını hatırlamıyorum ama Ged'in eski bir efsaneden yola çıkarak oynadığı blöfü çok net hatırlıyorum. Ejderhaya Kadim Lisandaki gerçek adıyla hitap ediyor Ged, Yevaud.. Ve ejderhaya bu köye bir daha asla saldırmayacağını, bu şartlar altında kendisi ve çocuklarının hayatta kalmasına müsade edeceğini söylüyor.. Ged'in Kadim Gücü işte bu anda çıkıyor karşımıza. Ejderha onaylıyor!

Ged oradaki işini bitirdikten sonra Roke'a dönmeye karar veriyor.. Roke yolunda bir gemiye biniyor lakin Gemi her ilerlediği metrede bir sorunla karşılaşıyor. Hava o kadar fırtınalı ki, Roke'a bir türlü ulaşmıyor. İklim büyüleri bile işe yaramıyor.. Ged anlıyor ki gölge hala peşinde. Ve o gölgeyle olan bağını koparmadıkça Roke'a dönüşü bir daha asla gerçekleşmeyecek.. İniyor gemiden, hava açılıyor, deniz sakinliyor, Roke ufukta beliriyor..
Ged indiği Osskil adasında bir haneye misafir oluyor hatırlayamadığım bir şekilde.. Hanenin Lordu yaşlı bir adam.. Ged'i başı üstünde ağırlıyor ve adamın gizemli karısı bilin bakalım kim çıkıyor... Yıllar evvel Ged'i gölgeyle buluşturan ufak cadı.. Cadı Ged'i köleleştirmeye çalışıyor ki onun gücü üzerinden kendi karanlık gücüne kavuşabilsin.. Gölge yeniden güçleniyor.. Bunu fark eden ged bir atmacaya dönüşerek uçmaya başlıyor.. Uçuyor, uçuyor, uçuyor.. 
Sonunda Ogion yorgunluktan bitap düşmüş bir kuş buluyor kapısında. Zavallıyı alıyor, onarıyor.. O kadar uzun süre dönüşüm büyüsünün etkisinde kalmış ki Ged, bir daha insan olamamaktan korkuyor.. Onu bulur bulmaz tanıyan Ogion yaralarını iyiledikten sonra Ged'e kaçmamasını öneriyor. Kaçarak yaşayamazsın, eninde sonunda gafil avlanırsın çünkü. Avlanmaması gereken yegane kişi de Ged tabi ki.

Ged gücünü topladıktan sonra ustası Ogion'a 'ben ava çıkıyorum' diyor ve kovalamaya başlıyor isimsiz varlığı. Okyanusa açılıyor bir kayıkla, yol alıyor günlerce. Gölge kayığa saldırıyor ve parçalanmış kaykla Ged bir takım kayalıklara vuruyor.. Küçük bir adada kayalıklar ve yaşlı bir adamla bir kadın.. Küçük yaşta o adaya terk edilmiş asil iki kardeş var adada. Dış dünyayı ve insan olmayı unutmuş olsalar da Ged'e yardım ediyorlar. Kadın yarım bir halka veriyor Ged'e.. (Halka Atuan Mezarları'ndaki Erreth-Akbe halkası.)

Tekrar düşüyor yola ve bir adaya çıkıyor yeniden. Orada okuldan yegane arkadaşıylla karşılaşıyor.. O adanın büyücüsü olmuş, ailesiyle birlikte küçük bir evde yaşıyor Vetch. Vetch son adada yaşıyor ve Ged'i yolculuğunda yalnız bırkmayı kabul etmiyor elbette. Beraber açılıyorlar denize. Ged yeniden başlıyor gölgeyi kovalamaya. Vetch göremiyor hiçbir şey ancak, yanından da ayrılmıyor Ged'in. Gölge duruyor denizin sonunda bir karanlık adanın ortasında. Kayık toprağa yanaşıyor, Ged iniyor kayıktan.. Kovaladıkça güçleniyor, yaklaştıkça ismini hatırlıyor.. Aynı anda birbirlerinin ismi dökülüyor ağızlardan: Ged. Gölge ve Ged birleşiyor sonunda.. Ada kayboluyor, Vetch suda yürüyen Ged'den başka hiçbir şeyi görmediği halde şu an suda ve baygın olan bedenini alıyor kayığına ve geri dönüyor küçük adasına..

Sonunda Çevik Atmaca gerçek bir usta oluyor, gururunu ve karanlık tarafa dair her türlü zaafını, kendi karanlık tarafıyla birlikte yeniyor ve Yerdeniz'e yeniden bir denge getiriyor..

Evet evet ben Yerdeniz vatandaşlığına geçmeyi talep ediyorum. Talepleri kim alıyor acaba, Turkiye.gov.tr'den denesem..

Tanyeri Horozları.................................................. Bir Ada Hikayesi lll - Yaşar Kemal

Öyle güzel bir örüntüsü var ki serinin.. Tanyeri Horozlarında da başlayan hayatı anlatıyor tapılası insan Yaşar Kemal.

İlk kitap mübadeleyi ve darmadağın insanların yaralı kırık dökük ruhları ve bedenleriyle sığındıkları adayı ve süreci anlatıyordu.. İkinci kitapta yaralarını usul usul sarışlarını, hasretleri,ni ve ağıtlarını anlatıyordu.. Bu kitapta ise artık ayakta durmayı başaran zavallı insanoğlunun bir ecnneti nasıl cehenneme çevirebileceğini anlatıyor. Doğa ve insanın kapışması anlatılıyor en net hatırladığım.. İlk kitabı anlatırken bir durumdan söz etmiştim hani. Kış gelince adanın ağaçlarını kesip ısınmaya niyetlenen dangozları hatırlıyorum demiştim hani. İşte o durum bu kitaptaydı ne yazık ki.. Adada kurulan hayatın bulduklarından çok çirkin hale getirilmesi anlatılıyor. Ne yazık ki elimizi attığımız her yeri berbat etmekte üstümüze yok millet olarak. Biz dediğim o adadaki halkların toplamı elbette. Birisi bozuyorsa diğeri de durdurmak için doğru olanı yapamamak basiretsizliğini gösteriyor.

Aslında Türkiye tarihine de çok güzel bir yansıması var Karınca Adasının.. Önce yıkık dökük bir harabe, sonra yaraları sarılan bir hayat ve ardından biraz karnı doyanın bencilce harap etmesi o hayatı..
Tabi ki sadece doğa ve insan çekişmesi anlatılmıyor kitapta. En zor durumlarda bile aşkın nasıl da peydah olduğu ve yaraları en etkili antibiyotiklerden bile hızlı nasıl iyileştirebildiği de var. Eh aşk olmadan olur mu ya, olmaz. Aşksız olmaz..

Bu arada kitap yarım kalıyor, dördüncü kitabı bekliyor insan haklı olarak. Lakin o kitap gelmedi, bir türlü gelmiyor.. Az önceki araştırmalarımdan "Çıplak Deniz Çıplak Ada" ismini buldum seriye dair. Yaşar Kemal'in kendi ağzından bir röportaj.. Dilerim ki gelsin bir an önce.. Lakin adından anladığım kadarıyla kitapta, sonunda nasıl adanın içine edildiği anlatılacak galiba..

Karıncanın Su İçtiği............................................. Bir Ada Hikayesi ll - Yaşar Kemal

Bir ada hikayesi serisinin ikinci kitabı Karıncanın Su İçtiği. Bazen bir yemek yersiniz de tadı kalır damağınızda ama içinde hangi malzemeler olduğunu bilmezsiniz ya.. Yıllar sonra o yemeği her hatırladığınızda, aynı tad, aynı duygu olur ya hani.. İşte öyle bir kitap bu da.

Mübadeleyle gelenler, Anadolu'da açlık ve kıyımdan kaçanlar.. Birbirine yabancı bir kalabalığın beraber kurmaya başladığı hayatı anlatıyor bu kitap.Nasıl da aynı toprakların çocukları olduklarını anlatıyor. Bazen can yakıyor bu kitap bazen umut saçıyor.

Hasretin kitabı bu. Kayıp sevdiklerini bekleyenlerin kitabı. Bazen bir ana, oğlunu bekleyen.. Bazen bir genç kız, sevgilisini özleyen.. Bazen bir oğul, babasını gözleyen.. Bazen bir yaşlı adam toprağına hasret. Bazen de bir genç adam karısını yitiren. Hasretin ve acının kitabı bu Karıncanın su içtiği.

Aynı zamanda da yeniden doğuşun kitabı. Yeşeren hayatın, filizlenen tohumların yaban diyarlarda.. Kendi evinden uzakta yeni bir ev kurmaya çalışanların kitabı bu. Gurbet nere, sıla nere bilmeyenlerin kitabı..

Öyle bir kitap ki bu o adada yaranızı sararken buluyorsunuz kendinizi.. Denizi kokladığınızı düşündüğünüz gibi, esen rüzgarın yanağınızda gezinmesini duyduğunuz gibi. "Deniz öyle bir dugundu ki karıncalar su içerdi, bir tek dalga peydah olsa, alır götürürdü herbirini" Ağaçlar öyle güzeldi ki, göç mevsimi kuşlar uğramadan edemezdi adaya. Cennet bahçelerinden bir müzik yayılırdı, ahenkle ve müthiş bir renk cümbüşüyle dans ederlerdi havada.. Öyle güzeldi ki evleri gidenlerin, öyle güzel bahçeler yetişmiş, öyle güzel çiçekler terk edilmişti ki, giderken canlarını burada bırakmış olmalılardı..  Onlar da sökülüp atılmış zavallılardı..

İşte böyle bir cennet bahçesinde yaralarını sarmaya çalışan halkların öyküsü bu 'Karıncanın Su İçtiği'. Yıllar sonra tadı damağınızda kalacak bir ziyafet gibi..

2 Ağustos 2012 Perşembe

Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana .......................... Bir Ada Hikayesi l - Yaşar Kemal

Yıllar oldu okuyalı bu kitabı. Geçenlerde bir rüzgar esti, Poyraz Musa geldi aklıma :) O günden beri aklımda, yazayım bu hikayeyi.. Yaşar Kemal'in hakkını vereyim -ben de kim oluyorsam işte- bir okur olarak.. Ne yürek burkan, ne can yakan bir hikayeydi bu. Ne umutlu, ne gelecek vadedendi de aynı zamanda.. Bu arada bu kitap bir serinin ilk kitabı. Dörtleme olarak biliyordum, YKY resmi sitesinde bile dörtleme olarak geçiyor lakin üç kitapta kaldı ne yazık ki. Yıllardır arıyor, bekliyor, dördüncüyü bulamıyorum.. Diğer ikisini de anlatacağımdan emin olabilirsiniz elbette.. Bu arada bendeki kitapların yayın evi Adam olduğu için eski kapak tasarımlarını kullanıyorum.. Kendi okuduğum kitapların kapaklarına riayet etmeye çalışıyorum her zaman.. Neyse, artık anlatıma geçeyim.

Fırat suyu neden kan akıyor? Birinci dünya savaşı sırasında düşmanlar yurda zulmederken, ortadoğuda zulümden beteri işleniyor Yezidilere karşı. Kıyıma uğrayan Yezidilerin kanı akıyor Fırattan, Fırat kızıl akıyor.. 
Lakin hikaye bundan ibaret değil elbette. Hikaye bir savaş Gazisi olan Poyraz Musa üzerinden, o dönemde memlekette yaşananları anlatıyor. Okuyunca diyorsun ki, bugün yaşananların hiç birimizle ilgisi yok aslında, geçmişle uzaktan yakından ilgisi yok. Zulme hep beraber direnmiş, hatta direnememiş halklar var ortada. Göz yaşları ortak, ağıtlar ortak. Bugün yaşanan bambaşka bir aptallık, bambaşka bir yıkımın tarihçesi..

Neyse..
Poyraz, savaş bitince memleketine dönüyor, kimseler yok. Taş taş üstünde değil, düşüyor yola. Lozanda mübadele kararı alınmış. Rumlar evlerinden sökülüp atılmış, adalar boşalmış, haneler başıboş kalmış.. Boşalan adalardan biri, Karınca adası. Poyraz gidiyor adaya, henüz kimseler yaşamazken, bir hayalet ada iken Karınca, bir ev alıyor kendine, yerleşiyor hanesine. Bu arada kanlıları var Poyraz'ın, adını ondan değişiyor, ondan adaya yerleşiyor. Kimsesiz bir hayat istiyor, sessiz, kansız, ölümsüz..
Adada bir süre tek başına olduğunu zannederken Poyraz, bir yaşlı kadın ve bir genç adam görüyor, tanıyor, hatta seviyor zamanla. Lena ve Vasili. Gizlenmişler mübadeleden, gitmemişler yuvalarını terk edip. 'Nasıl giderim?' diyor Lena. 'Gençliğimi, geçmişimi ve şimdimi bırakıp da nasıl giderim a Poyraz..'

Adada üç yalnızinsan, üç ağlayan can, aile oluyor bir anda ki bir gün diğer taraftaki evlerinden sökülen Türk aileler gelmeye, buradaki evlere yerleştirilmeye başlanıyor.. Deniz yoluyla gelmişler, hayvanlar gibi istiflenmişler. Ölenleri olmuş yolda, geçmişlerini bırakmışlar Rumda.. Ve ardından Anadoludaki kıyımda yersiz yuırtsuz kalanlar düşüyor adaya. Açlıktan, hastalıktan, fakirlikten ölmeye yakın geliyorlar. O Anadoludan gelenler içinden hatırladığım bir Dengbej Uso var ki, unutulması nasıl mümkündür bilmem. Kitabı okuduğum 19-20 yaşımda henüz Dengbej nedir bilmezken çıkmıştı karşıma. Kimsenin dilini bilmezlerdi ailece. Kimseye dertlerini diyemezlerdi.. Ta ki Uso o ortak lisanla, ağıt denen o can yangınıyla geceleri dillendirene kadar.. Bir de Rumdaki evinden sökülmüş bir aile var aklımda. Musa kızlarından birine yanıyordu hatırladığımca. O kızın yürek yangınını hatırlıyorum da, bahçemizdeki ağaçlar kendine bakar ya, ahırdaki atlara bakan oldu mu acaba diyordu. Evim evim diyordu da, başka bir şey demiyordu..

Ha bir de kabak çiçeği dolmasını ilk onlardan duymuştum, Yaşar Kemal'in o insanüstü anlatımıyla ağzım sulanmıştı da anneme hemen tarif edip yaptırmıştım :) Biz kabağın meyvesini yeridik eskiden, çiçeğini bilmezidik :)

Bir de hiç aklımdan çıkmayan bir durum var.. Ada insanla doldukça ihtiyaçlar artıyor ve kış gelince halktan bazıları ağaçlara dikiyordu gözlerini. O güzelim cennet adayı zorla terk etmek zorunda kalan Rumların  yıllarca bakıp büyüttüğü o güzelim ormanları kesip odun yapıyordu yurdum insanı.. Bu da utandıran bir tarafıydı aslında..
Kitap güzel, tarih kokuyor. Okununca bakış açısı, fikri gelişiyor insanın. Değişmiyor elbette, gelişiyor sadece. Bizler ne yazık ki kendi çemberlerimizde, kendi bakış açılarımızda yaşayıp duruyoruz. Kitaplar ya da yaşananlar pek değiştiremiyor sabit fikirlerimizi bizim. Öyle işte.